26 Şubat 2019 Salı

KÜÇÜK DEDİĞİN

                                       
                                        Küçük Dediğin

  Hepimiz belli bir yaşa geldiğinde sorumluluk alan, sorunları çözebilen, hedefleri doğrultusunda çaba sarfeden, gerektiğinde kendi kendine yetebilen  çocuklar yetiştirmeyi hayal ederiz. Bu uzun soluklu bir süreçtir. Küçücük bebeğimiz önce oturmaya çalışır, emekler yürür. Bu bahsettiğimiz hayali görmek için bizde adım adım ilerleriz adeta. Çocuklarımız her yeni yaş aldığında bir parçasını gözlemleriz; ta ki büyür. İşte o zaman tüm bu hayalini kurduğumuz yetkinlikleri kazandırıp kazandıramadığımızı çocuklarımızın davranışlarında görürüz. Ne ekersen onu biçersin misali davranışlarımızın ışıltısı çocuğumuzun karakterinde yansımalarını gösterir. Hep mükemmel bir çocuk görmek isteriz ama tavrımız çocuğumuzun mizacını en iyi şekilde ortaya çıkarmasını baltalar adeta. Doğalında yapabileceği işleri dahil gözümüzde büyütür daha bunu yapamazlara getiririz. Daha tutamaz, daha gidemez, daha düşünemez ve uzayıp giden olmazlar listesi. Çocuklarımızın birgün bağımsız bireyler olacaklarını, bireysel olarak sorumluluklara sahip olacaklarını göz ardı ederiz çoğu zaman. Oysa ki bir çocuk ailesine bağımlı değil bağlı olmalıdır. Yaşının gereği gelişimsel özellikleri gösterebilen ailesiyle de iletişimini sağlıklı bir şekilde sürdürebilen bir çocuk/birey  olmalıdır. Halbuki bizler çocuklarımızı biz olmadan yapamaz duruma getirir; buna inandırırız. Sonuç olarak yokluğumuz onlar için yıkım ve çaresizliği, ne yapacağını bilmezliği beraberinde getirir. Bizim bu tavrımız çocuğumuzun kendine olan özgüvenini de zedeler. Biz ona güvenmeliyiz ve bunu hissettirmeliyiz ki o kendine güvenebilsin, kendini gerçekleştirebilsin, yeteneklerini ortaya çıkarıp risk alabilsin. Aksi hali sönümlenmiş, kenarda birilerinin ona ne yapmasını gerektiğini söylemeyi bekleyen bireylerdir. Çocuğu büyük görmek esastır. Yeri gelmeli büyük bir insan muamelesi görmelidir çocuk. Saygı duyulmalıdır, dinlenmelidir, konuşmasına izin verilmelidir, denemesine izin verilmelidir, yapması-denemesi için cesaretlendirilmelidir. Düştüğü anda kundakta bebek muamelesi yapılmamalıdır. “Canın yandı biliyorum bende düşmüştüm olabilir böyle” deyip ah yavrum vah yavrum serzenişlerine girilmemelidir. Çocuk adamdır/kadındır; gelecektir. Sorumluluk verilmelidir. Yapamazsın yavrum, giyemezsin yavrum değil; bir dene bakalım, bir taşı bakalım, bir kaldır bakalım diyerek yapabilme/başarabilme duygusunu tatmasına izin verilmelidir. Çocuklarımızın başarılarını görmek en büyük hayallerimizdendir ama ne tuhaftır ki başarması için imkan tanımayız. Başarma duygusunu tatmalarına izin verdiğimizde özgüveni beraberinde gelişecektir. Çocuk becerebilme yeteneği geliştiğinde zaten birşeyleri yapmak, denemek isteyecektir. Bizler ya onları engelleyip sınırlandırıp yapamayacaklarına inandırıp hayal kırıklığı yaşatacağız ya da yapabileceklerine önce biz inanıp denemelerine müsaade edecek, başarma duygusunu yaşamalarını sağlayacak, öğrenme ve gelişmelerine katkıda bulunacağız. Çocuğumuzun çantasını kendi taşımaya çalışması bize acı olarak yetebilir. Ancak onun sorumluluk bilinci kazanması adına mühimdir. Burada elbette ki çocuğumuzun gelişim durumunu, becerisini dikkate alacağız. Yapabileceği ölçüde yapmasına izin vereceğiz. 
 Olmazları, yapamazsınları, nasıl olacakları duymak istemiyoruz artık. Yapabilirsin, başarabilirsin, zorlandığın yerde yardımcı olabilirim diyerek pozitif olmalıyız. 

Cesaretlendirici, merak uyandırıcı tarzı seçmeliyiz. Ve nihayet böylelikle çocuklarımızın kendilerini tanımalarını ve gerçekleştirmelerini sağlamış olarak mutlu, sorumluluk sahibi, özgüveni yerinde, problemlerle başa çıkabilen bireyler kazanmış olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder