8 Ağustos 2017 Salı

   

      ZAMAN GİRDABINDA BİR DESTE          

 Bir ağrı kesici, bir sükunet, bir terapi, bir olgunluktur zaman. Zamana bırakışlar, zamanla geçer diye başlayan cümleler, zaman ilaç olur tesellileri, zamanla farklı düşünmeler hep bu yüzdendir. İnsanın kurtarıcısı olan zaman; bazen suyun akıp gitmesi kadar kısa bazen de terler dökecek kadar sıkıntıya düşüren uzun bir süreç gibi gelir insana.

 Zamana çok şey sığdırırız bazen, bazen de zamana sığamayız.

 Zaman bize iyi gelir bazen, bazen de kıskacında damla damla terler döktürür.

 Geçmiş zamana bakarız bazen, bir çırpıda geçiveren şeyin adıdır zaman.

 Geçmişe, geleceğe ve şu ana böleriz zamanı. Geçmiştekilerle gelecekte yaşanmaz diye. Şimdiden gelecek düşünülmez diye. Öyle bir zaman ki geçmişi hüzün, anı mutluluk, geleceği endişe verir çoğu zaman. Zaman duygular kümesidir adeta; hüznü, sevinci, endişesi, mutluluğuyla. Zaman andır aslında; anı yaşamaktır. Geçmişe takılmadan geleceği düşünmeden yaşanılabilen zamandır an. Huzur bahçesi de anda saklıdır. Kilitli sandıklar içindeki hazinenin adıdır. Oysa ki bizler ne kolay harcarız zamanı. Bütün bütün bol keseden tüketiriz. Boş zamanlara kurban ederiz zamanı. Zamanın boşu olur mu? Sürekli akan ve geri gelmeyen bir şey boşa tüketilebilir mi? Biz boş zaman diye diye zamanımızın bereketini yitirdik. Yetişemez, yetiştiremez olduk. Zamanımızı günler, saatler üzerinden planladık; saniyeler, saliseler üzerinden planlayanlar kazandı! Onlara zaman değil; iş, kalem ve kitap yetmedi. Onlar da adamdı, kadındı, eşti, anneydi, babaydı. Zamanlarını bahanelerine de kurban etmediler. Zaman aynı zamandı. Ama işler aynı işler olmadı. Zamana bakışları bereket oldu, meşguliyetleri bereket oldu. İşi iş olmayanın, her anının hesabını yapmayanın bereketli zamanı olur mu? Zaman niçin bereketlensin? Zamanın bereketlenmesinin de bir sebebi olur elbet. Boş vakitler işgal etmişse bir hayatı boş yere zaman bereketlenmez. Hassasiyetin kadar bereketini görürsün zamanın. Titizlendiğin kadar yetişebilirsin zamana. Yoksa sende kaybolursun. Zamanın içinde ancak bir nokta olursun. Ardından koşadurduğun ama yetiremediğin, elinden su misali kayıp giden bir zamana bakar durursun. Gün gelir yaşına bakarsın, eline, avucuna. Bunca zaman bana bir şey kazandırabildi mi, sermayeni alt üst edersin. Sonra dudaklarında bir cümle "Hey gidi zaman ne de hızlı gittin bizden". Bu geçiş avuçlarında bir şey bırakmışsa mutmain hissedersin. Öyle ya da böyle geçiyor, çok hızlı geçiyor, geçmek bilmiyor, eriyip gidiyor ne dersen de; saniyelerin fütursuzca değil, hesabında işlesin.